Makale - Tez

Kara Sevdalı Bulut Dosyası-Muammer Özer

Çok uzun yıllardır İsveç’te yaşayan yönetmen  Muammer Özer’in  Kara Sevda Bulut (KSB)  filminin başına gelenler, Türkiye’deki sinemanın hal-i pürmelalini gösteriyor. İbretlik bir öykü. Kara Sevdalı Bulut filmine uygulanan sansürle ile ilgili  yıllardır biriktirdiği belgeleri sinematek.tv’ye gönderdi.  Bu belgelere,tönetmenin notlarını,  yönetmenin özgeçmişini ve Altyazı dergisinin Haziran 2015’deki 151. sayısındaki söyleşiyi ekledik ve böylece 51 sayfalık mini bir dosya-kitap ortaya çıktı.

Bu dosyayı PDF olarak bilgisayarınıza transfer etmek için buraya tıklayınız.

Filmi sinematek.tv de buraya tıklayarak  izleyebilirsiniz. http://sinematek.tv/12437/

 İLKLER:

Haluk Bilginerin Türkiyedeki ilk filmi.
KSB Türk sinemasında yapılmış askeri darbe filmlerinin ilki ve öncüsü.
KSB ihbar üzerine laboratuar çıkışı, denetime girmeden negativi ve positivi MİT tarafından tutuklanarak, negativin ve kopyanın adalet sarayının deposunda suç aleti olarak hapsedilen ilk film.Süresiz olarak, kültür bakanlığı ve danıştay tarafından yasaklanan ve halen yasklı olan ilk türk filmi.Sineray laboratuarının sahibi Erol Ağakay ve Film yapımcısı Kadri Yurdatap tarafından ‘Gece yarısı expresi’ gibi film, yurtdışına kaçıracaklar diyerek MIT’e ihbar edilen ilk film.
Film laboratuarı Sinerayın ses teknikeri Erkan Esenboğa tarafından filmin ses bandı sabote edilen ve bütün sesleri yeniden yapılan ilk film. Lale film stüdyosunda ses negativi sabote edilen ilk film.Antalya film festivali ön jürisi, Tanju Gürsu (sesam temsilcisi), Nejat Saydam, Bülent Oran, Sungu Çapan, Hayri Caner ve Oğuz Makal, Abdurahman Keskiner gibi solcuların da bulunduğu Antalyadaki festival ana jürüsünün, KSB’un festivale alınmamasında ilk defa darbecilere suç ortaklığı yapmaları.Atilla Dorsay’ın KSB için ‘Türk erkeğini kötüleyen bu filmin festivallerde gösterilmesinden utanç duyarım’ dediği ilk film.
KSB’un SESAM yetkilisi Meltem Savcı tarafından İstanbuldaki Berlin film festivali seçicisi bayan Beki Probst’a kasıtlı olarak göstermediği ilk türk filmi.
KSB’un sinema yazarları tarafındandan, türk sinemasında günümüze kadar askeri darbeler üzerine yapılmış filmler arasında yok sayılan ilk film.
KSB’un tutuklanmasının ardından aydınların, sanatçıların, filmcilerin, demokratların, ilerici geçinenlerin dayanılmaz sessizliği.
KSB’un negativleri yönetmeninin kucağında, herkezin üç maymunu oynadığı ülkesinden tirenle Avrupa’ya yaptığı beş günlük zorlu bir yoculuktan sonra İsveç’e kaçırılarak ölümden kurtulmuş
ve kendi ülkesinde bulamadığı özgürlüğe İsveç’te kavuşan ilk Türk filmi olmuştur.

Filmleri de Tutuklarlar!

Sanatçı sorumluğum ve sinemaya olan tutkum12 eylülün acılarını anlatan Kara Sevdalı Bulut filmini çekmemi zorunlu kıldı. Filmin senaryosunu kendi yaşadıklarımdan, darbeden etkilenmiş olanların anlattıklarından ve basında çıkan haberlerden esinlenerek yazdım. Filmin kahramanı Sibel, torununa Kara Sevdalı Bulut – 12 Eylül masalını anlatır. Bu filmi çekeceğimi duyan yapımcı Kadri Yurdatap Stockholm’e telefon edip; Bu filmi size yaptırmayacağım diye tehditler savuruyor ve gelecekteki ihbarının ilk haberini veriyor. Ve ben Don Kişot gibi cebimdeki çok az bir parayla, herşeyi göze alıp, cuntacıların ve faşizmin nabzını tutmaya İstanbula geliyorum. Yıl 1987. Darbeciler ve işbirlikçileri ortakpazara girebilmek için Türkiyede demokrasinin varlığına ve cuntanın yokluğuna inandırmaya çalışıyorlar iç ve dış komuoyunu. Bu film Türkiyede demokrasinin gerçekten varolup olmadığını kanıtlıyacaktır diyerek girişiyorum işe.

Ve ilk darbeyi oyuncu Zuhal Olcay vuruyor.Çekime başlamaya yakın, Zuhal, Nisan Akman’ın film projesine kaçıyor ve bizim filmin çekimini geciktiriyor. Bir aydan fazla bir gecikmeyle başladığımız çekimin ortasında beni yeni şartlar içeren, ikinci bir anlaşmayı onaylamaya zorluyor ve ben yeni anlaşmayı onaylayıncaya kadar günlerce çekimlere gelmiyor.

Çekimler bitince Türkiyenin en kötü ve en ucuz Sineray’ın çamaşırhane dedikleri film laboratuvarına giriyoruz.Laboratuvarın ses teknikeri Erkan esenboğa ses negativini sabote ediyor. Gösterim kopyası kasıtlı olarak geciktiriliyor. Film ihbar edilince paralarını alamaycaklarını bildikleri için laboratuvar masraflarının hepsini (anlaşmaya aykırı olarak) ödemeden filmin negativini ve positiv kopyasını vermiyorlar. Dostlardan borç alarak borcumuzu ödeyip filmleri laboratuvardan alıyoruz ve şirket yazıhanesine götürüyoruz.

Yeşilçamın muhbirlik geleneğini sürdüren Yapımcı Kadri Yurdatap,Sineraylaboratuvarının sahibi Erol Ağakay ile işbirliği yaparak filmimizi ‘Gece yarısı expresi gibi film’. Filmi yurtdışına kaçıracaklar diyerek ihbar ediyor. Üç MIT li sivil Polis filmin negativini, tek positiv kopyasını ve yeğenimi yazıhaneden alıp gayrettepe MIT merkezine götürüyor. Beni arıyorlar fakat bulamıyorlar. Yabancısı olduğum İstanbulda, İsveçten gelen bir leylek yavrusu gibi saklanacak delik arıyorum. İlk can simidim filmde çalışan bayan arkadaş ve değerli insan Bülent Oran oluyor. Onun yardımıyla filmi kurtarmak için gerekli yerlerle ilişki kuruyorum. İlk başvurduğumuz solcu davaların tanınmış bayan avukatı yeğenimin oturuşunu beğenmediği için davayı almıyor. Çetin Özek’leanlaşıyoruz amao da çürük çıkıyor. Filmi kurtaracak avukat arayışı sürecinde Adnan Mendere’sin avukatlığını yapmış avukat Burhan Apaydın’ı buluyorum ve B Apaydın davaya içtenlikle sahipleniyor.

Film İst. Beyoğlu sulh ceza mahkemesinde yargılanmaya başlanıyor.Erbakancı savcı Sedat Muslu iddianameyi okuyor ve filmin yakılarak imhasını talep ediyor. Yargılanma sürecinde filmler adliyenin çatı arasında tutukluluğunu sürdürürken yazın sıcağından etkilenerek bozuluyor. Avukat Burhan Apaydının başarılı savunmasıyla ve Ankara ile kurduğu ilişkiler sayesinde filmi beraat ettirip yakılmaktan kurtarıyor ve filmim negativi türk film arşivine teslim ediliyor. Film denetleme kuruluna başvuruyoruz. Kültür bakanlığı alt ve üst denetleme kurulları aynı gün filmimizi süper hızla seyredip filmin yasaklamasına karar veriyor. İki yüksek rütbeli subayın da bulunduğu filmi yasaklayan kurul üyeleriyle yaptığım görüşmede, filmi yasakladıklarını ama beğendiklerini de açıkça söylediler.

Yasaklanan KSB, 1988yılında Antalya film festivali ön jürisine sunulan filmlerin en iyisi (ön jüri üyelerinin görüşü) olmasına rağmen ön jürininoylarıyla Antalya film festivaline girmesi engelleniyor. Kültür bakanlığının, filmlerin festivallerde sansürsüz ve denetimden geçmeden gösterilebilir kararı olmasına rağmen engelleniyor. Filmi alıp antalyaya gidiyorum ve Antalya festivali büyük jürisinin filmi festivale kabul etmesi için jüri üyeleriyle ve belediye başkanı Yener Ulusoy`la yüzyüze görüşüyorum. Oğuz Makal ve Arif Keskiner gibi solcu geçinen arkadaşlarında bulunduğu ana jüri üyeleri filmi festivale kabul etmiyor.

Berlin film festivalinden İstanbula festivale türk filmi seçmek için gelen Beki Probs’a Sesam yetkilisi Meltem Savcı kasıtlı olarak benim filmi göstermiyor ve bir çelme de o takıyor filme.

Sansür kararının kaldırılması için dava açıyoruzve mahkeme bilirkişi raporuyla sansür kararını geçici olarak üç ay süreliolarak bozuyor. 1990 da Filmin işletme belgesini alıyoruz. Filmin kısa özgürlük süresi içinde Beşiktaş kültür merkezinde ilk gösterisini gerçekleştiriyoruz. Bu süre içinde filmde yürütücü prodüktörlük yapmış olan yeğenim filmin gerçek sahibi olduğunu iddia ederek filmin gösterimini engellemeye çalışıyor ama filme elkoyma çabası sonuçsuz kalıyor. Kültür bakanlığı üç ay dolmadan mahkemenin kararına itiraz ediyor. Biz beraat kararının devamını sağlamak için danıştaya başvuruyoruz. Danıştay Kültür bakanlığının itirazını kabul edip, mahkeme kararını geçersiz kılıyor ve film tekrar yasaklı konuma düşüyor. Filmi tekrar denetime sokma çabamız da sonuç vermiyor.

MİT tarafınadn tutuklanıp, iki yıl yargılanan KSB halenyasaklı durumda.Filmin yakılıp, yokedilmekten kurtarmak için verilen mücadelede, filmin yapımı için harcanan para kadar masraf oldu. Bütün bu gelişmeler beni ekonomik ve psikolojik olarak çökertti ve on yıl sürecek bir psikolojik komaya soktu. Bu olay kültür bakanlığının, türk adaletinin, türk sinemasının, olaylar süresince gelişmelere kayıtsız kalan ve filmi yok sayan kültür ve sanat çevrelerinin, kısacası Türkiyenin yüzkarasıdır.Aslında KSB tolumun içindeki lağımı patlatmıştır.

Film eleştirmeni Atilla Dorsay’ın utancı KSB.Bilindiği gibi erkekler tanrıça kültürünün yerine erkek tanrı kültürünü getirdiler. Benim filmlerimin iyi karakterleri KSB da olduğu gibi hep kadınlardır. Erkekler filmlerimin kötü adamıdır. Film eleştirmeni Atilla Dorsay`a KSB’unvideosunu gösterdim ve kahve sohbeti sırasında filmle ilgili görüşünü sordum. A Dorsay ‘Filmi beğendim ama ben şahsen türk erkeğini böylesine kötüleyen bu filmin yurtdışında festivallerde falan gösterilmesinden utanç duyarım’. Atilla Dorsayın görüşü filmi yasaklayanların sanata bakış açısını çok iyi açıklıyor aslında. Aynada kendilerini çirkin görenler aynaya kızıp, azgın boğa gibi saldırarak aynayı parçalamaya çalıştılar.

KSB’u türk yeşilçam sinema oyuncusunun, film yapımcısının, film laboratuarının, MİT’in, yargının, SESAM’ın, Antalya festival jürisinin, film denetleme kurulunun, kültür bakanlığının ve de danıştayın

engellemeye, yakıpyoketmeye çalıştıkları ülkede, şimdi sanatı ucube olarak gören, ucube bir sultan ve ucube hacı, hoca iktidarda. Faşizm cirit atıyor. Demokasi, özgürlükler, insan hakları, kültür ve sanat can çekişiyor. Buyurun cenaze namazına.

Sokratesyargılanırkenkarısı Sokrates’e;Bu insafsız savcılar seni haksız yere öldürecekler.

Sokrates karısına; Haklı yere öldürseler dahamı iyi olurdu.

Sonuç olarak Sokratesi öldüremediler ve hala yaşıyor. Darbeciler, polisler, politikacılar, savcılar, hakimler ve muhbirler çoktan öldüler ve tarihin çöplüğüne atıldılar.

 

PDF İndir
Başa dön tuşu