Chambre 666-Wim Wenders
Wim Wenders’in çok özel projesini ilk defa Türkçe altyazı ile sunmaktan gururluyuz.
Filmin Türkçe çevirisini Sinematek.tv için Ali İhsan Başgül yaptı.
1982 yılında Cannes Film Festivali sırasında bir otelin 666 numaralı odasında dönemin ünlü yönetmenlerine aynı soru sorulur:
“Sinemanın geleceğini nasıl görüyorsunuz?”
Bir kamera aşağıdaki yönetmenlerin yanıtını aynı açıdan çeker:
Jean luc Godard
Paul Morrissey
Mike de Leon
Monte Hellman
Romain Goupil
Susan Seidelmann
Noel Simsolo
Rainer Werner Fassbinder
Werner Herzog
Robert Kramer
Ana Carolina
Mahroun Bagdadi
Steven Spielberg
Michelangelo Antonioni
Wim Wenders
Yılmaz Güney
Wenders Yılmaz Güneyin sadece ses kaydını kameraya dinletmiş, Güney’in güvenlik sebebiyle otel odasına gelemediğini belirtmiştir. Güney hapisten kaçmıştır, bu filmin çekildiği 1982 Mayıs ayında Cannes Film festivalinde YOL filmi ile Altın Palmiye ödülünü almıştır.
Yılmaz Güney’in Wender filmindeki ses kaydı şöyle idi:
Sinemayı iki açıdan ele almak gerekir: biri endüstri olarak sinema, ikincisi sanat olarak sinema. Sanat olan sinema ile endüstri olan sinema arasında kopmaz bir bağ vardır. Bu nedenle, sinema sanayii kitlelere ulaşmak isterken, özellikle kitlelerin isteklerini, kitlelerin ruh halini, kitlelerin taleplerini dikkate almak zorundadır. Ancak kitlelerin talepleri donuk, değişmez ve tekdüze değildir. bu nedenle, sinema sanatının kitlelerle ilişki kurabilmesi için sürekli olarak kitlelerdeki değişimi, gerek sosyal değişimi, gerek siyasal değişimi, gerekse bilinç değişimini hesaba katmak zorundadır.
Sanat olarak sinema kitleleri anlatırken endüstri olarak sinema esas olarak şeyi hesaba katar, parayı hesaba katar. Eğer sinema, sanat olarak sinema, endüstriyel olan sinemanın ihtiyaçlarına, yani, parayı getirme sorununa cevap veremiyorsa burada bir şey söz konusudur, ımmm, bir, ımmmm, kopukluk ve değişme söz konusu olacaktır. örneğin, bir yığın genç insan, gelişen genç sinemacı insan gelişmiş kapitalist ülkelerin büyük prodüktörleriyle ilişkilere girdiği andan itibaren kendi bağımsızlıklarını yitirip sermayenin, o büyük sermayenin söylediği, sermayenin sınırlarını çizdiği şeylerin içinde hareket etmek zorunda kalıyorlar. Bu noktada, gelişen sinemanın değil, çöken, çözülen, eskiyen sinemanın bir unsuru haline getirilmek isteniyor. bu nedenle, bu bir dramdır, yani sanatçının dramı olarak, aynı zamanda gelişen sinemanın dramı olarak ele alınmalıdır.
Ülkemde sinema, esas olarak hakim olan sinema gerici sinemadır. bunun yanında, filiz halinde olan fakat sürekli olarak egemen güçler tarafından baskı altına alınan, yasaklanmak istenen çeşitli cezai tedbirlerle susturulmak istenen bir sinema var.