Sinema Arkeolojisi

Bir film ve Hitler’in Türk-Müslüman askerleri

Önder Özdemir

Bu yazıya konu olan film 2014 yılı yapımı Kırımlı.
Radikal gazetesinin milliyetçi köşe yazarlarından Avni Özgürel’in yapımcısı ve Burak Arlıel’in yönetmeni olduğu bir film. Film, Kırımlı olan Cengiz Dağcı’nın 1956 yılında yazdığı “Korkunç Yıllar” adlı romanından esinlenilmiş.
Eskişehir Valiliği’nin de desteğini alan film toplamda 79.507 izleyiciye ulaşabilmiş.
Filmin esas oğlanı Teğmen Sadık’ı filmde 2 ayrı üniformayla görürüz. Önce Sovyet üniforması ile Nazilere karşı savaşıyordur. Sonra ihanet eder ve taraf değiştirir. Artık Sadık bir Nazi subayı olmuştur. Yönetmen, Sadık’ı insanlık suçları tescilli SS üniforması ile göstermekten hiç rahatsızlık duymaz. O artık Hitler’in işgaline karşı vatanını savunan Sovyet askerlerine karşı savaşmaktadır.
Filmde Teğmen Sadık’ın, Almanların Kırımlıları vatanlarından çok uzaktaki cephelerde savaştırmasına tepki gösterdiğini görürüz. Teğmen Sadık’tan “Naziler galiba bizi oyalıyorlar, kandırıyorlar” replikleri duyarız ama SS askeri olmaya ve “vatanları için” Sovyet askerlerine karşı SS subayları emrinde savaşmaya devam ederler.
Teğmen Sadık’ın aşağıdaki sözlerinden seyirci de bir şey anlamayacaktır:
“Vatanımız bizim içimizde. Bunu hiçbir zaman anlayamayacaksınız.”
Teğmen Sadık filmin son sahnesinde anti-faşist direnişçilerle girdiği çatışmada ölür ve Sadık’ın dış sesinden aşağıdaki beylik cümleyi duyarız:
“Uğruna öldüğü şeydir insanı ölümsüzleştiren. Biz o gün öldüğümüzde çoktan özgürleşmiştik.”
Nazi üniforması içinde, kendi vatanından çok uzakta, vatanını koruyanlara karşı savaşırken “vatanı için” ölerek özgürleşmek…
Filmdeki bu sözler oldukça sakil bir söz grubu olarak havada asılı kalır.
Film sinematografik olarak vasattır ama film anlattıklarından çok anlatmadıkları nedeniyle bu yazının konusu olmuştur.

Filmde anlatılmayanlara gelince…

Nazi Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki önemli köprü isimlerden birisi 1939-1945 arasındaki Almanya büyükelçisi olarak görev yapan Franz von Papen’dir. 1938 yılında önce Atatürk sonra İnönü tarafından veto edilen Papen, Nihayet 1939 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Nazi yanlısı Şükrü Saraçoğlu’nun girişimi ile büyükelçi olarak atanır.
Bu arada Saraçoğlu 1942 yılında başbakan olur ve 1946’ya kadar görevde kalır.
Saraçoğlu ve Papen, birlikte İkinci Dünya Savaşı süresince Hitler Almanya’sına Türkleri ve Müslümanları yedeklemek üzere birçok gizli operasyon gerçekleştirmiştir.
Bunlardan birisi de Kırım Türkleri ile ilgili olandır.
1942 yılında dönemin milli istihbaratı ile çalışarak Kırım Türklerini ihanete, Hitler’in tarafına geçmeye ikna ederler. Kırımlıların Sovyetler Birliği’ne ihanetinde dönemin Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin rolü büyüktür. Kırımlı filminde bunlar anlatılmaz.
Mavi Alay adı verilen Kırım Tatar Türkleri, Hitler’in savaşının askeri olurlar.
İkinci Dünya Savaşı boyunca Nazilerin 600.000 kişilik SS ordusu (Waffen SS) Alman olmayan gönüllülerden oluşuyordu.[1] Waffen-SS doğrudan doğruya Adolf Hitler’e bağlılık yemini etmiş gönüllülerdi. SS’ler resmi Alman ordusu olan Wehrmacht‘ın bir parçası değildi. SS ordusunda İskandinav ülkelerinden, Fransız, İtalyan, Flemenk, İspanyol gibi Avrupalı gönüllüler yanında Müslüman ve Türk gönüllü lejyonları vardı. Bu gönüllü lejyonlar Hitler’e aşağıdaki bağlılık yeminini etmişlerdi:
“Führer’imiz, Adolf Hitler, her zaman, cesur bir asker olacağımıza ve sana karşı sadık kalacağımıza yemin ederiz. Sana ve bize gönderdiğin liderlerimize tanrının yardımı ile son nefesimize kadar sadık kalacağımıza and içiyoruz.”
Kırımlı filminde Teğmen Sadık ve diğer Tatarların bu yemini ettiklerinden de bahsedilmez.
Tatar SS Lejyonu (Waffen-Gebirgs-Brigade der SS -tatarische Nr. 1-) Aralık 1944’te 3519 kişiden oluşuyordu.[2]
Ayrıca Hitler’in yanında Nazi üniforması ile savaşan diğer Müslüman ve Türk gönüllü SS lejyonları da savaşta oldukça etkili idi.
Türkistan Lejyonu (Turkestanischen Legion) veya SS Doğu Türk Silahlı Birliği (Osttürkischen-Waffenverband der SS) bunlardan en önemli olanlarındandı. Türkistan Lejyonu 1944 yılında 5.000 askerden oluşuyorken Tatar lejyonu dağıtılarak bu lejyona eklendiği için 1945 yılında bu sayı 8.500’e ulaşmıştır.[3]
Kudüs müftülüğü de yapmış Hacı Emin el-Hüseyni bu Müslüman lejyonlarının oluşmasında çok önemli bir aktördür. Müftü El-Hüseyni Berlin’de 1942-1946 arasında Hitler rejiminden maaş alarak Hitler’in propaganda memuru olarak görev yapmıştır. Hitler’in ordusundaki Müslüman birliklerine sık sık yaptığı ziyaretleri ile moral ve motivasyonunda aktif görev almıştır. Alman radyosundan yaptığı konuşmalar özellikle başta Bosna olmak üzere birçok bölgedeki Müslümanların Hitler’in yanında savaşa girmelerinde etkili olmuştur.[4]
Hacı Emin el-Hüseyni Bosna Lejyonu’nu Nazi selamı ile selamlarken ve Hacı Emin el-Hüseyni 1941 Hitler ile Berlin’de görüşürken
Sovyet askerlerinin Nazilere karşı destansı direnişi ile İkinci Dünya Savaşı’nın seyri değişir. Nazi ordusu, dolayısı ile Türk-Müslüman lejyonları da geri çekilmeye başlar. Kırım Tatarları aileleri ile birlikte Nazilerin himayesinde 1945 yılı Mayıs ayında önce Kuzey İtalya’ya yerleştirilirler. Anti-faşist kuvvetler İtalya’ya girince bu defa Avusturya Drau nehri kenarındaki Oberdrauburg bölgesine gönderilirler.

Türkiye Tatarları önce ihanete sonra ölüme götürdü

İkinci Dünya Savaşı sona ermiştir ve İngiltere ile Sovyetler Birliği ihanet eden Tatarların SSCB’ye teslim edilmesinde anlaşmışlardır. Bu anlaşma sonrasında Tatarlardan 3000 kişi kurşuna dizilmektense boğulmayı tercih ederek Drau nehrinde intihar eder. Savaş sonrasında Sovyetler Birliği’ne kadar giden tek sağlam tren yolu Anadolu’daki idi. Bu nedenle İngiltere, Türkiye Cumhuriyeti’nden gerekli izni ve desteği alır. Avusturya’da kalan 4000 Tatar vagonlara bindirilirler. Edirne’den itibaren Türk askerlerinin nezaretinde trenlerle Türk-Sovyet sınırına kadar ulaşırlar. Sınırdaki Kızılçakçak Baraj Gölü’nde 2000 kişinin daha trenden atlayarak intihar ettiği, kalanların da teslim edildikten sonra Sovyet askerleri tarafından kurşuna dizildikleri bilinmektedir.[5]
Filmde, savaşın sonunda Kırımlıların başına gelenlerden ve önce ihanete sonra ölüme götüren Türkiye Cumhuriyeti’nin rolünden de bahsedilmez.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri ve din adamları marifeti ile Müslüman Türkler din, vatan ve milliyetçilik söylemleri ile Nazi ordusunun bizzat askeri olmuşlardır. Bunlardan ne filmde ne tarih kitaplarında söz edilir.
Filmi yapanlar, filmi destekleyenler Türklerin ve Müslümanların Hitler adına SS askeri olarak savaşmasından hiç rahatsız olmamışlar; bir de bütün bu olanlardan kahramanlık destanı çıkarmaya çalışmışlardır. İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Türk Milliyetçiliği, Sünni İslam, Faşizm arasındaki yakınlık bugüne ilişkin de birçok ipucunu barındırıyor.
Dipnotlar:
[1] Schutzstaffel kısaca SS olarak ifade edilen Hitler’in gönüllü ordusu. Waffen-SS adıyla anılan silahlı SS ordusu ve Allgemeine SS adıyla anılan genel SS güçleri vardı.
[2] Nazi saflarında savaşan diğer Tatar gönüllü birlikleri aşağıdaki gibiydi:
SS-Waffengruppe Idel-Ural (Volga Ural bölgesindeki Türk gönüllüleri)
30.Waffen-Grenadier-Division der SS (russische Nr. 2)(Ermeni Tatar gönüllü Birlikleri)
Wolgatatarische Legion (Volga Tatar gönüllüleri lejyonu)
Tataren-Gebirgsjäger-Regiment der SS (Kırım Tatar Gönüllüleri)
Waffen-Gruppe Krim (Kırım Tatar Gönüllüleri)
Schutzmannschaft Battalion (Kırım Tatar Gönüllüleri)
[3] Türk SS birlik ve lejyonları: Kafkas Müslüman Lejyonu (Kaukasicher-Muhammedanischen Legion), Azerbaycan Lejyonu (Aserbaidschanische Legion), Kuzey Kafkas Lejyonu (Nordkaukasischer Legion), dil-Ural Lejyonu (Idel-Ural Legionu) veya Volga-Tatar Lejyonu (Wolgatatarische Legion), 162. Türk Tümeni (Turkomanische-Infanterie-Division No. 162) gibi Türk Müslüman lejyonlar Hitler adına SS üniforması ile savaşmışlardır.
[4] Müslüman Boşnak ve Hırvat askerlerinden 13. S.S. Waffen Dağ Tümeni “Handschar” (Hançer) oluşumunda Hacı Emin el-Hüseyni’nin rolü çok büyüktür. El-Hüseyni ayrıca incelenmeyi hakeden bir işbirlikçi İslam önderidir. Savaşın sonuna doğru 7 Mayıs 1945’te özel bir uçakla İsviçre Bern’e sonra Paris’e kaçtı, Paris’te bir çeşit ev hapisliği ile misafir edildi. Müslüman Kardeşler örgütünün lideri Hasan El-Benna’nın Fransız hükümeti nezdindeki özel girişimleri ile 28 Mayıs 1946 tarihinde Paris’ten Mısır’a geçti. Öldüğü 1974 yılına kadar Ortadoğu’da hep korundu ve önemli roller oynadı. Senaryosunu her zaman olduğu gibi gizli servisler yazdı. El-Hüseyni’nin Nazi işbirliği ile ilgili gerçek görüntüleri için: https://www.youtube.com/watch?v=HfLvP2jTVq8&bpctr=1502135660
[5] Sınırda teslim edilen sayılar bazı kaynaklarda 200 bazılarında 2000 gibi sayılarla verilmektedir.
Kaynakça:
Islam and Nazi Germany’s War DAVID MOTADEL, The Belknap Press of Harvard University Press CAMBRIDGE, MASSACHUSETTS LONDON, ENGLAND 2014
A Mosque in Munich, Nazis, The CIA and The Muslim brotherhood in the West, Ian Johnson, Houghton Mifflin Harcourt Boston New York 2010
Serenad, Zülfü Livaneli, Doğan kitap
Bu yazı sendika.org sitesinde yayınlanmıştır.
Başa dön tuşu