Tuncel Kurtiz: “Umut Cannes’a bavul içinde, gizlice gitti.”
2009 yılının ilk oyuncu retrospektifinde Türkiye sinemasının bü-yük oyuncusu Tuncel Kurtiz’i konuk ettik. Kurtiz Kazdağları’ndaki evinden Mithat Alam Film Merkezi’nin daveti için kalktı, İstanbul’a geldi, Boğaziçi Üniversitesi’nde dört gün geçirdi, bizi upuzun yol-culuklara çıkardı, Merkez’de saatler süren söyleşisinin ardından bir öğrencinin dediği gibi “keşke meydana bir ateş yakıp etrafında otursaydık da, Tuncel Hoca anlatmaya devam etseydi…”Kurtiz ile söyleşiyi Kurtiz’i çok yakından tanıyan iki isim, Ahmet Boyacıoğlu ve Burçak Evren yönetti.
120 sayfalık söyleşiyi kendi bilgisayarınızda okumak için PDF indir linkini tıklayınız.
Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2009
Ayrıca Milliyet Sanattaki söyleşiyi de paylaşıyoruz.
Milliyet Sanat, sayı 119, 1975
Tuncel Kurtiz‘i birçoğumuz Yılmaz Güney’le beraber oynadığı “Hudutların Kanunu” ve “Umut” filmlerinde ve çeşitli oyunlarda seyretmişizdir. Dört yıldır Avrupa’da bulunan ve son iki yılı İsveç’te geçiren Kurtiz, gerek aktör , gerek rejisör yardımcısı olarak İsveç’te başarılar kazanmış bir sanatçımız oldu. Özellikle Göteborg Şehir Tiyatroları’nda oynanan, Yaşar Kemal’in “Teneke” piyesinin başarısında rejisör yardımcısı Kurtiz’in büyük payı olduğu belirtildi. Aşağıda Yaşar Kemal’le beraber İskandinav ülkelerini gezen yayımcı Oğuz Akkan’ın, Tuncel Kurtiz’le yapmış olduğu konuşmayı sunuyoruz:
Avrupa’daki çalışmalarınızı kısaca anlatır mısınız?
1971 mayısında Cannes Film Festivali nedeniyle Fransa’ya gittim. Çıkış o çıkış oldu. Yeni bir eğitim ve çalışma dönemine girdim. Batı Almanya, İtalya ve İsviçre’de birçok tiyatroyu gezdim. Oyunlarını “su içer gibi” seyrettim. Bu arada Batı Berlin TV’si için çevrilen “Niyazi’nin Almanya’da İşi Ne?” oyununda oynadım. Bu oyunun başarı kazanması, bazı teklifler almama neden oldu”’ 1973’te Stockholm’de “Dramaten Kraliyet Tiyatrosu”nda Türk Tiyatrosu üstüne konferanslar verdim. Birçok yazarımızın oyunlarından sinopsis çıkararak çeşitli tiyatroların dramaturjisine sundum. Özellikle onları çarpan “Teneke”yi hazırlamak istediler. Telif hakkını almakta daha çabuk davranan Göteborg Şehir Tiyatroları beni de rejisör yardımcısı olarak çağırdı. Üç aylık sıkı bir çalışma döneminden sonra “Teneke” hazırlandı. Bu arada yine Yaşar Kemal’in “Bebek” hikayesi TV filmi olarak çevrildi. Bu filmde başrolü oynadım. Barbro ve Güneş Karabuda’ların yönettiği filmde Harriet Anderson, Lil Tersellias gibi İsveç’in en ünlü yıldızları da rol aldılar. “Bebek”, Cezayir’de iki aylık güç ve yorucu bir çalışmadan sonra tamamlandı. Daha sonra, Şili olaylarını veren “Ambassaden” (Büyükelçilik) TV filminde de oynadım Göteborg Üniversite Tiyatrosu “Bebek’i piyes olarak oynadı. Yönetmen ve süpervizör olarak çalıştım.
İsveç dışındaki İskandinav ülkeleriyle ya da başka ülkelerle sanat ilişkileriniz oldu mu?
Finlandiya’da Türk Tiyatrosu rejisörü Kale Holmberg, Nazım Hikmet’in “Ferhat ve Şirin” piyesini günümüzde geçen bir olayın filmi haline getirmek istedi. Ferhat rolünü bana teklif etti. “Nasıl olur?” dedim. “Ferhat çok yakışıklı bir insandır.” Rejisör, “Hayır” dedi. “Ferhat herhangi bir insandır.” Günümüzde de milyonlarca Ferhat, milyonlarca Şirin vardır yeryüzünde. Bu film için çalışmalar daha başlangıç döneminde. Geçen yıl Tunç Okan’la birlikte İsviçre’nin Helios Film firması için “Otobüs” adlı bir film çevirdik. Dokuz Türk İşçisinin bir otobüsle Stockholm’e getirilmelerini, dolandırılmalarını ve şaşkın, perişan durumda büyük bir kentte yitip gitmelerini anlatan filmde dört Türk (Ben, Tunç Okan, Araş Ören, Nuri Sezer) ve beş İsveçli aktör oynuyor. Film İsveççe ve Türkçe. Yazık ki kurduğumuz ilişkilere rağmen “Otobüs”ün bir Türk filmi olarak Cannes’a gönderilmesini sağlayamadık.
Göteborg’da oynanan “Teneke”den sonra, hangi oyunda ya da filmde görev alacaksınız ?
“Teneke” Stockholm’de oynanırsa rejisör olarak çalışacağım. Anlaşmayı imzaladım ve paramı aldım. Gelecek sezon için Göteborg Şehir Tiyatrosu da bir reji teklifinde bulundu. “Asiye Nasıl Kurtulur?” Ve Yaşar Kemal’in yeni bir oyunu (özellikle “Yer Demir Gök Bakır”) üzerinde duruluyor.
Avrupa’da dört yıl kaldıktan sonra Türk Tiyatrosu için neler düşünüyorsunuz ?
Yerleşmiş Avrupa toplumlarında tiyatroda önemli sorun, estetik görünüş. Burjuva estetiğinin çok güzel örneklerini veriyorlar. Ama kendileri de bundan sıkılmaya başladılar. Oysa bizim toplumumuz değişken, hareketli, daha canlı ve renkli. Oyunları da canlı, hareketli, çarpıcı. Umudum, bütün olanaksızlıklara karşın, bu noktada. Söylenenlerin aksine, tiyatromuzun daha iyiye gideceğine inanıyorum.
Bizde son yıllarda tiyatroların özellikle mali bir kriz geçirdiklerini, bunda TV’nin de rolü olduğunun belirtildiğini duymuşsunuzdur. Ne diyorsunuz?
Evet. “Milliyet Sanat Dergisi”nin açık oturumunu burada okuduk. TV ve sinemanın tiyatroyu bitireceğine hiç bir zaman inanmayacağım. Bence TV, kötü tiyatroyu kovacak, iyi tiyatro yığınlarla beraber olacaktır. Bizde seyircinin azlığı TV ve sinemadan çok, küçücük kadrolarla kısa sürede oyun yapılmasından ileri geliyor sanırım.
İsveç’te TV’nin tiyatroya büyük etkisi olmuş mudur?
Önceleri tiyatro seyircisi azalmış. O zaman tiyatrolar kusurları üzerinde durup, tutumlarını değiştirmişler. Araştırmalar yapmışlar. Daha sağlam kuruluşlar ortaya çıkmış. Bugün TV, tiyatroya yardımcı oluyor. En büyük iş rekorları TV’nin en parlak dönemlerine rastlıyor. Seyirci, iyi bir tiyatro önünde saatlerce kuyrukta bekliyor.
Türk Tiyatrosunun, İsveç Tiyatrosundan kazanabileceği neler var sizce?
Önce kuruluş ve metot. Her büyük İsveç kentinde bir dram okulu var. Bu kuruluşlar durmadan yeni denemeler peşinde. Dört yıllık eğitimden geçen ve okulu bitiren bir kadro olduğu gibi bir tiyatroya geçebiliyor.
Not: Söyleşideki imla ve yazım hataları orijinal halindeki gibi bırakılmıştır.